21 Ekim 2010 Perşembe

Tırmanışla geçen bir yaz dönemi…



2009 Aralık ayında askere giderken, kafamda bin bir düşünceyle bilinmezliğe doğru ilerlerlerken, beni en çok endişelendiren şey; acaba döndüğümde tırmanışım ne halde olacak sorusuydu. Tırmanışa üniversite yıllarında başlayamasam da İstanbul’da işe girmemle tırmanışa başlamam bir oldu ve bu tutkuya dönüştü. Doğayla ufak cilvelerimi ise önceki yıllardan kampçılık deneyimleri, doğa yürüyüşleri ve yamaç paraşütüyle gerçekleştirmiştim.


2007 yılında aldığım dağcılık ve kaya tırmanış eğitimiyle, tamamen tırmanışa yöneldim. İlk başlarda klasik zirvelerle Aladağlar’ı tanımaya çalıştım, haftasonları kaya tırmanışlarına giderek de tırmanış olgusunun içinde yoğrulmaya başladım. Sonraki süreçte ise hafta içi yapay duvarda antrenmanlar, Aladağlar’da teknik zorluğu kolay olan rotalarda tırmanışlar hız kazandı. Yıllık izinlerim, bayramlar, seyranlar tırmanış faaliyetleriyle geçti.




Askerden önceki dönemde spor tırmanışta derecemi IX-‘ye kadar çektim, Aladağlar’da birkaç kısa duvar ve sırt rotaları da çıkmıştım, nadiren de geleneksel tırmanarak yürek büyütüyordum. Moral motivasyonum en üst düzeyde yoğun bir şekilde tırmanıyordum, taa ki askere kadar.

2010 Mayıs sonlarına doğru askerden döndüğümde hemen attım kendimi Olimpos ve Geyikbayırı’na. Aradan neredeyse 6 ay geçmiş elimi kayaya bile sürmemiştim. İlk buluşmamızda tutamakları gereğinden fazla sıkar buldum kendimi bacak kaslarım ise ağrımıştı. Yine de moral bozmak yoktu, 2-3 hafta hafif hafif tırmandıktan sonra Geyikbayırı’nda VIII+/IX- Greek Gift rotasını flashlayınca kendime geldim sayılır. İşe başlamadan yazı iyi değerlendirmek, askerlik psikolojisini de üstümden atmak istiyordum. Havalar da çok sıcak yapmadığı için Haziran ortalarında Kaynaklar’da tırmandım ve Mavi Salıncak IX-/IX rotasını istasyonun altından düşe düşe en sonunda temizlemeyi başardım.

Ve artık Aladağlar vakti gelip çatmıştı bile. İzmir’den Zorbey’le yola çıkarak Haziran sonlarına doğru attık kendimizi Niğde’ye. Yine Kazıklı Ali’de spor tırmanmaya devam ettik.
Bol bol onsight, flash çıkmaya çalışıyor arada da sert bir rota deniyordum. Krallar vadisinde Marrakeş (IX-) ‘i 3. denemede gönderdim.




Zorbey’in Parmakkaya GoldFinger rotası önerisiyle daha da bir heyecanlanmıştım. Gerçi bu heyecan rotanın ayrıntılı derecelerini öğrendiğimde bende biraz hayalkırıklığı yarattı. Çünkü limitimde olan alpin spor rotayı çıkmak benim için bir hayli zor olacaktı, oysa ki lider de tırmanmak istiyordum. İlk atımda yağmurun azizliğine uğradık ve rotanın dibine bile varamadan sırılsıklam döndük kampımıza. Bu arada Kazıklı’nın bol cepli rotalarından uzaklaşarak, Cimbar’ın yüzey rotalarında zorlayalım bünyemizi dedik ve 2 ip boylu alpin spor Midnight Express’i çıktık.





3 Temmuz’da ise güzel havayı yakaladık ve sadece ilk ip boyunu lider gittiğim Parmakkaya Goldfinger rotasını Zorbey’in rahat ve akıcı tırmanışıyla temiz çıkmış olduk. Bolt araları oldukça açık, 40-50 metrede 6-7 bolt var ve rotanın geneli yüzey tırmanışı.



Zorbey’in geri dönme vakti gelmişti, Engin Osmanağaoğlu’nun gelmesiyle dağ planları yapmaya başladık ve duvar rotalarını gözümüze kestirdik. Geleneksele biraz alışmak için Tunç Fındık ve Süleyman Vardal’ın Haziran 2010’da açtıkları ‘Alpin Teke ’ rotasını çıkmak niyetiyle Tekepınarı’na gittiğimizde Süleyman Abi’nin fotoğraf makinesindeki fotoğraflardan anlattığı kadar, aklımızda kalan bilgilerle girdik rotaya.
Yaklaşık 6 ip boyu doğal hattı takip ederek çıktık rotayı. Fakat ertesi gün Tunç’un sitesinden hattın ayrıntılı bilgisini görünce çıktığımız rotanın tamamen farklı olduğunu anladık. Rotanın geneli rahat gidiyor, 2-3 ip boyunda birkaç hamlelik V-,V derecelerinde zorluk içeren rotaya ‘Azgın Teke’ ismini verdik. Akut Dağ Evi’ndeki deftere de ayrıntıları yazdık ve çizdik.


Cimbar’da Engin’le iki ip boylu French Kiss ve Osmanlı Tokadı rotalarını çıktık. Kazıklı’daki El-Cabbar IX- rotası ise 2. denemede geldi. Baya bi forma girmiştik artık. Dipsize çadırımızı atıp, 19 Temmuz’da Büyük Demirkazık Kuzeydoğu’yu ardından da 22 Temmuz’da ise B. Demirkazık Doğu Duvarını sorunsuzca tırmandık. Engin, yılların tecrübesiyle rahatça tırmanıyor, duvardaki kilit ip boylarını sakince geçiyordu. Bense kilit ip boyları haricinde lider gidiyordum. Tüm duvar tırmanışlarımızı sikke ve çekiç kullanmadan gerçekleştirdik. Hatta çoğu duvarda yanımızda ne sikke ne de çekiç vardı, birkaç duvarda ise sadece olası bir durum için çantada 4-5 sikke ve tek çekiç taşıdık.

Bu iki duvardan sonra, biraz farklılık olması açısından biraz da enerji depolamak için Karadeniz bölgesine geçtik. Ağustos ayının ilk 2 haftası Rize Yaylaları’nda dinlenerek, Hopa sahilinde denize girerek ve Kaçkar’da ise uzun yürüyüşlerle geçti. Yusufeli’nin Olgunlar Mahallesi’nden başlayarak Dilberdüzü, sonrasında Dobe yaylası tarafından Naletleme geçitinden Yukarı Kavron ve oradan da Ayder’e indik. Güzel bir yürüyüş parkuru, Aladağlar’dan sonra yeşile ve suya doyduk. Her gördüğümüz yerde de bol bol likapa ve ahududu yedik. Hatta Trabzon Doğankaya’da birkaç spor rota bile çıktık.


Dağlar yine çağırıyordu bizi, Ağustos ortasından sonra mekanımız Aladağlar’a döndük Engin’le. Aşağılarda hiç vakit kaybetmeden, spor tırmanışla dikkatimizi dağıtmadan Dipsiz’e attık çadırımızı. İlk iş 20 Ağustos’ta Küçük Demirkazık Kuzey’de Aladağlar 50 Rota kitabında tarifi olan rotanın sağ tarafındaki hattı çıkmak oldu. Bu rotanın ilk çıkışı bilinmiyor fakat ilk tekrarı Güçlü Özen-Hasan Hüseyin Boğaz ve Durukan Türe ekibi tarafından gerçekleştirilmiş. Kuzey duvarları havaların iyice ısınması ve yağış olmamasından dolayı oldukça kuruydu. 2 günlük dinlenmeden sonra 23 Ağustos’ta ise Kocasarp Kuzey Duvarı’na girdik, temiz bir çıkışla hava kararmadan zirveye ulaştık. Rotanın kilit etabını öğleye doğru geçmemize rağmen üst kısımlarının çürüklüğü ve dikliği oyalanmamıza neden oldu. Kampa döndüğümüzde ise hava kararmıştı iyice. Bünyeyi beslemek ve biraz olsun enerji depolamak için kampımızı oba yerinde bırakıp ORDOS Dağevi’ne indik.


27 Ağustos’ta ise ilk tekrarının bir hafta önce Nalbant, Egemen ve Güçlü tarafından yapılan Çağalınbaşı Kuzey Duvarı’na girdik. Genelde ıslak olan duvar bu senenin kurak ve sıcak havasıyla iyice kurumuş. Rota baca hatlarıyla zevkli bir tırmanış sunuyor. Tek sıkıntılı tarafı ise ipi toplayıp yan geçişlerle zirveye bağladığınız altı uçurum olan çarşaklı pasajlar. Yavaş yavaş ve temkinli serbest geçtiğimiz bu bölümlerde oldukça tedirginlik yaşadım.

Üst üste çıkılan ve yoğun efor sarfedilen rotalarla insan ister istemez hem fiziksel hem de mental olarak yorulmaya başlıyor. Fiziksel olarak yeterliliğiniz oluyor fakat aynı bölgede uzun süre vakit geçirmek, aynı besinlerle günü 2 öğünle geçiştirmek kafa olarak da yormaya başlıyor insanı. 2-3 günlük araları kısa yürüyüşler ve klasik zirve çıkışlarıyla aktif dinlenme şeklinde geçirdik.

En son çıktığımız rota ise Aykut Türem ve Mustafa Yeşildal’ın 2007 yaz döneminde Beşparmak’ta açtıkları hat oldu. Bacanın altına kadar serbest çıktık ve sonrasında 3 ip boyu tırmanarak rotanın yattığı kısımda ipi topladık. Rotadaki negatifimsi dihedral hattı VII-‘lik bir ip boyuydu. Engin aletleri çok güzel yerleştirerek, temkinli ve sakin temiz bir şekilde lider geçti. Bana ise çantayla eciş bücüş zorlaya zorlaya aletleri toplayarak çıkmak kaldı. Beşparmak’taki bu çıkışımızdan sonra mental olarak çok yorulmuştuk. Rotada bira patates hayali, Ağustos ayının son demlerinde şöyle sahil kenarında boş boş oturup serin sularda yüzme hayalleri kurarken, gitme vaktinin geldiğini anlamıştık. Açıkçası 4-5 gün Yedigöllere çıkıp birkaç tırmanış da orada yapmak istiyorduk fakat ne motivasyon ne de enerjimiz kalmıştı bunun için. Aşağıya köye indiğimizde ise benim de biraz gevşek davranmamla faaliyeti sonlandırmış olduk.


Dağ dönüşü son atımları ise Olimpos’ta hem kaya tırmanışı hem de deniz tatiliyle gerçekleştirmiş oldum. Şimdi ise sıkıcı Ankara günlerinde kübiğimde bütün gün oturup güzel günleri hayal ediyorum...

Tırmanışla kalın,

Erkin Çakmak
21 Ekim 2010







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder