Bugünleri ağır bir biçimde yaşarken aşağıdaki yazıyı paylaşmak istedim. Şizofrengi dergisinin, 1994 yılı 13.sayısındaki satırlar günümüzü özetler nitelikte;
"Ortadan kaldırmak
istediğimiz, umutsuzluğun, çaresizliğin, karamsarlığın, baskının, sömürünün,
işkencenin, maddi ve ahlaki çöküntünün ve bütün bunları yaratan ilişki ve
kurumların yaratıcısı olmadık mı? Günlük yaşamın kaygıları, haz ve acıları
içinde kaybolup kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan kedi gibi düzenin sunduğu
kazanç ve sevinçler peşine düşüp, "bitmiş ve tükenmiş" bir halde,
ertesi günkü koşuya "daha güçlü ve daha zinde başlamak için" düzenlediğimiz gecelik sığınaklarımızda bile kendi içimize sığınmaktan
veya dostlarımıza, kadınımıza/erkeğimize, üzerlerine "tir tir
titremekten" kendimiz gibi bir titreğe döndürdüğümüz çocuğumuza açılmaktan
öte "yeni dünya düzeni”nde "yükselen değerlerin" resmi
taşıyıcısı ve eğitilmiş sesi olan televizyona kendimizi verip günlük ilişkilerimizde
yeterince yaşadığımız (demek ki yeterince yaşamamışız) toplumsal ve siyasi
yalancılığı, dolandırıcılığı, ikiyüzlülüğü, ihanet, şiddet ve baskıyı,
ben-merkezciliği, bireysel kurtuluş, bunalım ve kazanç düşüncesini, cinsel ve
duygusal sömürüyü, insanlara güvensizliği ve daha nice piyasaya düşmüş değersiz
değerleri, ahmakça fikirleri, saçma sapan sohbet ve eğlenceleri bir kez daha
yaşayarak, kendi içimizde bir kez daha ve ertesi günkü edimlerimizde defalarca
yaşayarak ya da yaşanmasına izin vererek meşrulaştıran insanlar haline gelmedik
mi?
Bugün ortak ve uzun
vadeli bir amaç olarak amacın kendisini yitirdiğimizi, bir başka deyişle ''Ne için
yaşıyorum?", "Yaşamda amacım nedir/ne olmalıdır?" veya "Bir
insan ömrünü neye vermeli?" sorularına doyurucu, ikna edici bir yanıt bulamıyoruz.
Peki, böyle bir yanıt bulunabilir mi? Geçmişte var mıydı ve nasıl bir şeydi ve
nasıl ortadan kalktı?
Sorgulamak istediğim ve sorgulanması
gereken asıl şey bugün içinde bulunduğumuz bu durumun nedenleri ve bir çıkış yolu
olup olmadığıdır.
Dolayısıyla bu tür bir amacın olabilmesi için öncelikle buna
uygun bir toplumsal yaşam biçiminin olması gerekir. Ve bu toplumsal yaşam biçimini
belirleyen toplumsal yapıların ayakta kalması da belirli bir ahlak görüşünün,
belirli bir erdem anlayışının var olmasına bağlıdır. Ve bütün bu öğeler iç içe
geçmiş bir halde birbirini etkiler ve belirler. Ve böylece belirli bir toplumsal
düzen, belirli bir toplumsal amaç, o topluma uygun belirli bir kültür ve bütün
bunlar içinde ve bütün bunlara göre kendini, kendi amacını kendi iyisini
tanımlayan belirli bir birey ortaya çıkar!.
Ve bu amacın özelliği, ancak
hep beraber ulaşılabilecek veya o topluluk üyeleriyle hep birlikte gerçekleştirmeye
çalışılabilecek, topluluktaki tek tek benlerin kişisel amaçlarına ters düşmeyen,
birey ile toplum çıkarlarının çatışmadığı bir toplumsal yaşam biçimi gerektiren
bir amaç olmasıdır. Konuyu daha genel olarak ele alacak olursak bu tür özelliklere
sahip bir amacın bir toplumda var olabilmesi, o toplumun toplumsal yaşam
biçimiyle, ekonomik ve siyasi örgütleniş tarzıyla yakından ilgilidir. Her
topluluk da hayat bulamaz.
İnsanları bir arada
tutan, bireylerin bütün yaşamlarına yayılacak ve aynı topluluktaki öteki
Ben-lerle ortak olan bir amacın varlığı belirli bir toplumsal yaşam biçimini (veya
ülküsünü) gerektirir. Ve içinde yer alan üyelerine aynı zamanda belirli bir
kimlik de kazandıran bu tür toplumsal yazıların ayakta kalması için de belirli
tür erdemlere gerek vardır. Bu erdemlerden birkaçını; dostluk, dürüstlük, dayanışma,
adalet, iffet, namus ve cesaret olarak
belirtebiliriz.
Bütün bu karamsarlığın, ümitsizliğin, seçeneksizliğin,
hayatta amaçsızlığın, güvensizliğin ve hep-benciliğin ezeli ve ebedi
olmadığını, bunların, büyük ölçüde içinde bulunduğumuz ve ister veya istemez
bugünkü yaşam biçimimizle yeniden ürettiğimiz bu ahlaki ve siyasi yozlaşma
ortamının yol açtığı bir durum olduğunun farkına varabilirsek, yakın ve uzak
kültürel geçmişimizi, modern liberal bireyci görüşün ve günlük çıkar ve haz
hesaplarının yarattığı tuzaklara düşmeden yeniden yorumlayıp yeni bir şekil
verebilirsek ve sanayi uygarlığının ve onun resmi ideolojisi olan liberal
bireyciliğin hiç değil ise bazı dayatmalarını, en azından bize yakın olan
insanlarla birlikte, dayanışma, dostluk, dürüstlük ve diyaloga açıklık gibi
erdemleri yaşatabilecek tarzda yaratacağımız dar çevremizde kırabilir isek… bir
umut var diyorum inatla, ısrarla var diyorum hala…
Yarin yanağından gayri,
Her yerde,
Her şeyde,
Hep beraber
Diyebilmek için . . ."
Not: Derginin tüm sayılarına sizofrengidergisi adresinden ulaşabilirsiniz.